بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فَطَافَ عَلَيۡهَا طَآئِفٞ مِّن رَّبِّكَ وَهُمۡ نَآئِمُونَ ١٩

Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da.

– Hasan Basri Çantay

فَأَصۡبَحَتۡ كَٱلصَّرِيمِ ٢٠

(O bağçe) simsiyah kesiliverdi.

– Hasan Basri Çantay

فَتَنَادَوۡاْ مُصۡبِحِينَ ٢١

İşte sabaha karşı birbirlerini çağırdılar.

– Hasan Basri Çantay

أَنِ ٱغۡدُواْ عَلَىٰ حَرۡثِكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰرِمِينَ ٢٢

«Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye.

– Hasan Basri Çantay

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمۡ يَتَخَٰفَتُونَ ٢٣

Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler:

– Hasan Basri Çantay

أَن لَّا يَدۡخُلَنَّهَا ٱلۡيَوۡمَ عَلَيۡكُم مِّسۡكِينٞ ٢٤

«Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye.

– Hasan Basri Çantay

وَغَدَوۡاْ عَلَىٰ حَرۡدٖ قَٰدِرِينَ ٢٥

(Fakirleri) men'e (sanki) gücleri yetecek adamlar tavriyle erkenden gitdiler.

– Hasan Basri Çantay

فَلَمَّا رَأَوۡهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ٢٦

Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz».

– Hasan Basri Çantay

بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ ٢٧

(Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız».

– Hasan Basri Çantay

قَالَ أَوۡسَطُهُمۡ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ لَوۡلَا تُسَبِّحُونَ ٢٨

Ortancaları: «Ben size demedim mi? (Allâhı) tenzîh etmeli değil miydiniz?» dedi.

– Hasan Basri Çantay

قَالُواْ سُبۡحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ٢٩

«Seni (tesbîh ve) tenzîh ederiz ey Rabbimiz. Hakıykaten biz zaalimlermişiz» dediler.

– Hasan Basri Çantay

AYARLAR
Okuyucu